Stefan Zweig - Satranç


                                  

Stefan Zweig Satranç ’ı intiharından yalnızca birkaç ay önce tamamlamış. Bu bana, bu muhteşem uzun öykünün nasıl bir ruh hali içerisinde yazıldığını hatırlatıyor sürekli. Savaş karşıtı yazar, 1881’de Viyana’da doğmuş, Nazi ’lerin baskısı sebebiyle ülkesini terk etmeye zorlanmış. Bunun yanında kişisel görüş olarak ikileme düştüğü zamanların olduğundan söz ediliyor. I. Dünya Savaşı patlak verdiği zaman Savaş Bakanlığı ’nda çalışmak için gönüllü olurken, aynı zamanda özel yaşamında ulusal coşkuyla hareket etmenin yarattığı kuşkulardan bahsetmiş yazar dostlarına mektuplarında (Yeri gelmişken söyleyeyim; bu dostların arasında Maksim Gorki, Sigmund Freud gibi isimler var, bkz. Dostlarla Mektuplaşmalar). Avrupa’nın içinde bulunduğu siyasi duruma dayanamayan Zweig, eşi ile birlikte 1942’de Brezilya’da intihar etmiştir.

Satranç, oldukça sancılı bir döneme tanıklık eden, bundan yaşamından vazgeçecek kadar etkilenen bir yazarın eseri. O yüzden illa ki okurken karakterleri yazarın hayatıyla, yaşadığı dönemle bağdaştırıyorsunuz. Öyküde Zweig’in satrancı merkeze alarak aslında farklı şeyler anlatma derdinde olduğu anlaşılıyor.

Kitapta; hayatta iyi yaptığı tek iş satranç oynamak olan cahil ve duygusuz olarak nitelendirilen Czentovic ile yaşadığı ağır travma yüzünden sürekli kendiyle çatışan olgun bir kişiliğe sahip Dr. B gibi iki karşıt karakterden bahsediliyor. Satranç şampiyonu, herkese tepeden bakmayı seven Czentovic küçük bir “Hitler” modeli olarak aktarılırken bize, özgürlüğü elinden alınmış, Gestapo’nun günlerce psikolojik işkence ile sorguladığı, insani özelliklerine vurgu yapılan (ki Czentovic ’in de bu yanının hiç olmadığına sürekli vurgu yapılıyor) Dr.B ’de ise yazarın kendini bulmuş olduğu aşikardır. Özellikle siyah ve beyaz taşların oyunu ile kendisi de takım değiştiren, Czentovic ’e karşı oynarken bile aslında kendisine karşı oynayan Dr. B, Stefan Zweig ’in kendisini yansıtmakta.

Karakterlerin oldukça iyi psikolojik analizleri, yazarın muhakkak gözlemlerinden faydalanarak yarattığı gerçekçi dünyayı anlatımı ve bunu bir de satranç gibi pek çok sanatın ilgi alanına giren bir zeka oyunu ile yapması okumak için yeterli sebepler bence. Can Yayınları ’ndan çıkan bu uzun öykü 71 sayfa, zaten sürükleyici olan kurgusuyla bir solukta okunabilecek -ki böylesi etkileyici bir konudan kopmamak adına öyle yapılmalı- bir kitap. Benim okuduğum ilk Zweig eseriydi, fakat son olmayacağa benzer. Başlamak için iyi bir seçim, kesinlikle tavsiye edilir.