Agatha Christie - 16.50 Treni
Polisiye
seven bir insan olarak Agatha Christie okumaya bu kadar geç başlamam çok yazık. Neyse ki artık kitapçılarda gözlerimin ilk arayacağı romanların
arasında Christie ’ninkiler de olacak. Uzun zamandır kronolojik sırayla okumayı
zaten istiyordum, ancak arkadaşın '16.50 Treni' ni getirmesiyle ‘bir yerden
başlamak gerek’ deyip Agatha Christie ’nin satırlarındaki yolculuğuma çıktım.
Kitap; İngiltere’de,
Elspeth McGillicuddy’nin demiryolu yolculuğu esnasında şahit olduğu bir cinayet
ile başlıyor. Olayın şokunu atlatan yaşlı kadın elinden geleni yapıp gerekli
kişileri durumdan haberdar etse de kanıt bulunamaması ve tek tanığın yaşlı bir kadın
olmasının sonucu olarak ciddi bir
araştırma yapılmıyor. Ta ki Elspeth gördüklerini arkadaşı Jane Marple ile
paylaşıncaya dek..
Bayan Marple
daha önce de bu gibi olaylara tanık olmuş, zeki ancak hareket kabiliyetinin
azalmış olmasını zayıf yönü olarak gören sevimli bir bayan. Olayı çözmek için
kiminle işbirliği yapması ve nereye bakması gerektiğini oldukça iyi biliyor. Gelişmeler
biz okuyucuları geniş topraklara ve farklı karakterlerde bireylere sahip bir
aileye götürüyor. Bundan sonrası da kişileri ve olaylara tepkilerini
incelemekle ve kimin olaylarda nasıl bir rolü olduğunu ve elbette katili tahmin
etmeye çalışmakla geçiyor.
Agatha Christie’nin romanı sürükleyici
bir anlatım, zengin betimlemeler, ustaca yazılmış diyaloglar ile dolu. Eğer polisiye tutkunlarındansanız mutlaka okuyun.
0 yorum:
Yorum Gönder